30 Ekim 2009 Cuma

THE UGLY TRUTH


EE Perşembe tatil olunca, yollar kapalı, mevcut durum da fener alayına katılmaya elverişli olmayınca film seyretmek durumunda kaldık. Burada neredeyse sadece romantik-komedi film öneri-önermeme yapıyorum çünkü diğerleri ile ilgili derin yorumlarım ( !:)?) sıkıcı olabilir...

Neyse dün "The Ugly Truth" isimli filmi izledim. Katherine Heigl'ı Grey's Anatomy'den pek bir severim, Grey'sin de yeni sezonunu 4 gözle beklerken bu film iyi geldi.
Film genel olarak kadın-erkek ilişkilerini konu alan, özellikle de aslında yabancılaşan toplumda çoğu kadının (artık Türkiye'de de böyle) artık yalnız kaldığına da gönderme yapan, tatlı-eğlencelik-çerezlik ama güzel bir film. Zaten Gerard Butler'ın da karizması ve çizdiği karakter bizi bizden alabilir. Tam kadınların pislik dediği ama yakınlaşmaktan da kendini alıkoyamadığı bir karakter sergiliyor. Ne olursa olsun bütün kadınlar içten içe böyle adamları seviyor gibi geliyor bana..
Ne diyoruz bunun adına..hımmm.. şeytan tüyü.. :)

Sonuç olarak eğlenceli zaman geçirmek ve gülmek için izlenebilecek rahatlatıcı bir film arkadaşlar :)

28 Ekim 2009 Çarşamba

TREND MESLEKLER

Bu ara mecburi doğum işleri ile ilgilenmemden dolayı, trend olduğunu tahmin ettiğim ama sektörel bazda bu kadar insanın çalıştığını düşünemediğim, bir sürü insanla tanıştım, görüştüm, yazıştım...

(Cümle düşük oldu toplıyimmm)Şöyle ki; doğum fotoğrafçılığı, pastacılık(bebek şekerleri için) ve dekorasyon-süslemecilik gibi keyifle yapılabilecek iş kolları mevcut. Son dönemlerde bunların artan bir popülerliğe eriştiğini biliyordum ama mevcut durumumdan dolayı bu alanlarda çalışan ne kadar fazla insan olduğunu daha fazla görmüş oldum.Mesleğimden dolayı, çok fazla fotoğrafçı arkadaşım var ancak onlar çoğunlukla moda,ürün ve mekan çekiyorlar. Doktorum ise bayağı titiz, daha önce doğum fotoğrafçılığı yapmamış kimseyi ameliyathaneye sokmam dedi. Hal böyle olunca ben de epey doğum fotoğrafçısı araştırmak ve onlarla yazışmak durumunda kaldım. Karar vermek zor, çekimler-portfolyolar bir süre sonra birbirinin aynı gelmeye başladı, bütçeler arasında ise uçurumlar var... Bunun nedeni de herkesin bir şekilde doğum fotoğrafçısı olmuş olması. Fotoğrafcılığa ucundan kenarından az buçuk meraklı herkes en çok da kadınlar (daha çok bayanlar tercih edildiği için sanırım) doğum fotoğrafçısı olmuş durumda. Bu durumu yermiyorum yanlış anlamayın bence merakı olan herkes sevdiği, zevk alacağını düşündüğü şeyi zaten yapmalı, buna cesaretle yaklaşıp başladığı için tebrik etmek de lazım bence. Hem araştırmalarıma dayanarak yeni başlayan 1-2 fotoğrafçının eskilerden daha iyi işler çıkardığını da söyleyebilirim.
Ancak, hal böyle olunca bu işi daha eskiden beri yapanlar, onlardan ayrılabilmek için sanırım çok daha fazla bütçelerle çıkartıyorlar işi. İçgüdüsel olarak hamile insanlar daha tecrübeli birileriyle çalışmak isteyince de size daha yüksek bütçeler ödemek kalıyor.
Ben, bunu deneyimlemiş ama çok da aşırı deneyimli biriyle çalışmama kararı almak üzereyim ama henüz kesinleşmedi :)
sonuç olarak ammma doğum fotoğrafçısı varmış yahuu :)

Gelelim pastacılığa(ahh keşke böyle bir yeteneğim olsa) O güzelim bebek kurabiyelerini,şekerlemeleri gördükce ben de yapabilsem keşke diye imreniyorum. Ama hem yetenek, hem eğitim elbette :) ebrik etmek gerek, birçok insan halihazırda başka bir işte çalışıyorken bu işi de ayrıca yürütebiliyor valla bravo...
Ama burada da durum benzer, o kadar çok blog var ki anlatamam. Hepsi birbirinden güzel çalışmalar var, hepsinden istiyorum. Karar vermek neredeyse imkansız:)


Bir de işin süsleme kısmı var tabi, oda süslemesi işine girişmeden halihazırda takip ettiğim bloggerlar ne yapmış onlara göz attım. Artık hemen hemen herkes Eminönü,EuroFlora 'ya giderek kendisi tamamlıyormus bu işi. Ben de gezindim baktım, ne kadar çok mağaza ne kadar çok çeşit olduğuna inanamazsınız.
Bu işi yapanlarda zaten buralardan toptan alıp kendi zevklerini-yaratıcılıklarını katarak üretiyorlar. Bunu da çok güzel yapan yerler var:) ben kendim yapıp uğraşabilecek bir zamana sahip olmadığım için bunun için biryerle çalışacağım muhtemelen..
ama gerçekten de çoooook seçenek var,inanamazsınız..Hatta gün olmuyor ki, sadece bu işleri yapmak üzere yeni yerler açılmasın:)

Kapı süsü kaynak gorsel

22 Ekim 2009 Perşembe

Uzun Geceellerrr


Özge Uzun'la Uzun Geceler'i izleyeniniz var mı?
bir tek ben mi gıcığım, kocaman uzun bacaklı bu hatuna yahuu diye düşünürken, yani aslında gıcık olmama bir gerek olmadığına, beni hem izleyip hem de gülebileceğime inandıracak bir video ile karşılaştım.
izlerken gülmekten yere düşebilirsiniz, hayır bu yaptığı gaflar 1 değil 2 değil....
İzlemek isteyenler tıııkkk yalnız video biraz alt kısımda kalıyor :)

21 Ekim 2009 Çarşamba

FAKE IT FAKE IT...


Üniversiteyi bitirdikten sonra çok yakın 2 kız arkadaşım Kanada'ya dil okuluna gittiler.
Orada onların sınıfında elbette Türk öğrenciler de varmış, (olayı yanlış hatırlamıyorsam) bu çocuklardan birisi İstanbul'da ünlü bir ayakkabı mağazası sahibinin oğluymuş.
Birgün dışarda gezerken, çocuğun ayakkabı mağaza vitrinlerini, ayakkabı modellerini fotoğrafladığını görmüşler ve ne yapıyorsun diye sormuşlar.
Çocuk da; " FAKE IT FAKE IT UNTIL YOU MAKE IT REAL" demiş.
Süper bir laf gelmişti çok da gülmüştük o zaman sene 2004 sanırım :)

Şimdi nerden nereye bağlayacağım ama bu "domuz gribi"olayı da bana aynen böyle geliyor. Yaz başında Amerika'ya gittiğimizde burada abartıldığı gibi birşey olmadığını, ne havaalanında ne de haberlerde konusunun bile geçmediğini görmüştük. Sorduğumuzda ise; "ooo çoktan bitti o" diye bir cevap almıştık, moda trendi gibi yani geçiyor işte; "kuş gribi, deli dana, kene veeee bu sezonun en trendiii domuz gribi karşınızdaaa" böyle birşey işte.

2 ay önce Cerrahpaşa'dan çok güvendiğim bir prof, web sitesinde; vurulan domuz gribi aşıları yüzünden Amerika'da bir dünya askerin öldüğünü yazmıştı, geçenlerde de bir TV kanalında doktorun birisi;"bu kadar büyütülecek birşey yok işte bir çeşit grip, bu da aynen öldürmez zatürreye çevirirse öldürür demişti"

Zannım o dur ki; Amerika elinde kalmış bayat grip aşılarını tüm dünyaya pazarlıyor, çoğu ülke gibi biz de (3. dünya ülkesi olarak) bundan birilerinin çıkarları doğrultusunda bu aşıları alıyoruz, aşıların ülkeye girmesine 2 hafta kala vali ve sağlık bakanı ...şu kadar kişi ölebilir diye açıklama yapıyor, hemen akabinde bilmem kaç ilde kaç çocukta (çocuk olmasının sebebi halkı en derin, duygusal yerinden vurmak, anne-babaları harekete geçirmek) virüs tespit ediliyor, okullar karantinaya alınıyorr... vss vsss

yani fake it fake it until you make it ....

ya bizde kerizdik sanki, yiycezzzz


Buarada az önce Cüneyt Özdemir'in twitter'daki tweetini okudum, aynen yayınlıyorum:
Domuz Gribi , Demokratik açılımdan daha hızlı yurdumuza girmiş biz hala PKK ile uğraşıyoruz. Durumlar çok acayipmiş. Ben bile şaşardım!
Kötü haber şu anda grip olanların %98'i DOMUZ GRİBİ. İyi haber HENÜZ ölümcül bir tehlike yok. Bu akşam 5n1k'da çok acayip açıklamalar var.

eee izlicez o zaman 5n1k'yı bu akşam

16 Ekim 2009 Cuma

Neee PROFİTEROL muuu dediniz?!


Çok severim gerçekten ama öyle herkesin sevdiği gibi İnci'de falan sevmem, üzerine gerçek çikolata yerine puding dökülmüş taklitleri hele hiç sevmem.

Çok övülse de henüz Manolya'nınkini yemedim ama bugüne kadar ki en güzel profiterolümü Zanzibar-Nişantaşı'nda yediğimi söyleyebilirim. Hem lezzeti insanı baymaz, hem içinde bazıları gibi krema değil gerçek pasta kreması bulunur,fıstıkları ise ayrı bir lezzettedir.

Bir de ismi nedeniyle sürekli geyiklere maruz kalmıştır , örneğin;
- Profit+erol = oo karlı erol
- prof+it+erol= profesor erol kaymak'ın takma adı it erol'dur. Bu şahıs tarafından bulunmuş olan tatlıya da profiterol denmiştir.
-erol'ün selamı var. hangi erol? profiterol...
daha fazlası için tııkk

Aslında, herkesin sandığının aksine bizde uyduruktan bir ad olarak meydana gelmemiş. 16. yy'da Fransızca'dan İngilizce'ye geçmiş bir isim, ilk başlarda bu ismin pek bir anlamı yokmuş ama daha sonra 17. yy'da artık pastanelerde yapılan "cream puff" olarak anılmaya başlanmış. Veeee günümüze gelmiş(çok hızlı bir bitiriş oldu ama ...)

Bu kadar profiterolle ilgili yazıyı niye mi yazdım canım çook çekti ve bu akşam herkesin ayıla bayıla tavsiye ettiği Manolya'ya uğrayıp profierol alma kararı verdim de ondan..
Hadi bana afiyet olsun, deneyip anlatırım :)
(blog yeme-içe bloguna dönmeden bir süre yiyecek birşey ile ilgili bir yazı yazmayayım ben en iyisi)

13 Ekim 2009 Salı

yorgunum dostlarım yorgunum artııııkkk


o kadar iş var ki, caanım bloguma post bile giremiyorum..

Bütün yaz iş yok oturuyoruz üfff ne de sıkıcı diye söylendikten sonra geçen haftadan beri kafamı yaslayacak sandalye, kendimi atacak koltuk bulamaz durumundayım..

Allah al sana dedi herhalde demek söyleniyorsun iş yok sıkıcı diye...
bulmuş da bunuyor insanı otur oturduğun yerde niye hayıflanıyorsun ki, şimdi de gözlerimin etrafı mor halka geziniyorum, sadece gözlerim olsa iyi yapılan şeker yüklemeleri nedeniyle eroinmana benzer halde kollarımın her tarafı da mosmor geziniyorummm...

anlayacağınız,sizler için geliyyooor: yorgunum dostlarım yorgunum artıııkkkk hahah :)

6 Ekim 2009 Salı

iletişim dünyası genişledikçe biz küçülüyoruz

Bunun da en güzel yanıtı bu kapaktır işte, bi şey diyemiyorum konuşma balonu benim yerime demiş zaten

5 Ekim 2009 Pazartesi

MASAJ DEYİP GEÇME ÖNEMLİ KONU :)



Bugün sevgili kutu'da 60 TL'ye masaj yaptırın diye haberi görünce yine masaj duygularım kapardı..
2,5 yıl önce Tayland'a gitmiştim ve özellikle Bangkok'ta yapacak çok da fazla birşey olmadığından dolayı zamanımın çoğunu masaj yaptırarak geçirmiştim. Masaj burada ne kadar lüks bir kavram olsa da orada gayet güzel yerlerde yarım saat ayak masajı bizim paramızla 10-15 TL'ye , 1 saatlik vücut masajı da 30-40 TL'ye geliyordu. Ben de oldum olası masaja çok düşkün biri olduğumdan dolayı 2haftalık tatilimiz boyunca sürekli bu nimetten faydalandım diyebilirim.

Oradayken bu ayrımın farkında değildim ancak gerçekten masaj konusunda Thai kızlarının üstün bir yeteneği söz konusu. Önceleri sadece tatile gittiğimiz otellerde deneyimleme şansı bulduğum masaj konusunu, Tayland'dan dönünce burada da sürekli bir aktivite haline getirmeye çalıştım ancak burada masaj yapan masözlerin azizliklerine uğrayayınca pes ettim.
Sporium Bostancı'daki Romen masözden çıktıktan sonra neredeyse 1 hafta kendime gelemedim, eklemlerin rahatlayacağına ağrısından uyuyamadım bile. Romenler de amma güçlü oluyorlarmış beeaa
En son Güral Sapanca'da Balili kızlardan Bali masajı alayım dedim, saçlarımı kökünden öyle bir çekti ki, elektrikli avize gibi dolaştım.
Hakkını yemeyelim yine Thai'li kızlara başka yerlerde yaptırdığım masajlar iyiydi ama İstanbul'da değil de yine nadide tatil yörelerimizde buldum bunları...

Kutunun haberini verdiği tüm herşey gibi bu masajın da fiyatı Türkiye standartları için gayet uygun, en son Reflexpoint diye bir yeri araştırmıştım, ona değil de buna gidersem bunun da kritiğini yapar haber veririm mutlaka...

Not: görsel buradan

1 Ekim 2009 Perşembe

FİLM-ÖNERİ(ÖNERME hatta önerememe)


Romantik komedi çok sevdiğim bir tür, zira çıtır çerez evde yalnız olunan her dakika, kızlarla toplanınca.. vs izlenebilir, oldukça keyif de verir, aşk yarasından ölürken güldürebilir...ooo daha sayılabilirrrr..

Matthew McConaughey de bayıldığım bir adamdır hatta zira "How to Lose a Guy in Ten Days" başucu romatik komedimdir. Kendisi her daim Kate Hudson ile çok iyi bir ikili oluştururlar.

Bu filmde Matthew McConaughey'e, Jennifer Garner eşlik ediyor. Jennifer Garner'ı çok sevmesem de bu filmin yine de iyi olabileceğini düşünmüştüm ama hüsrana uğradım.
Film boyunca çok sıkıldık öyle aman aman güldüğüm yada "ufff ya kahretsin" deyip ellerimi bacaklarımın arasına sıkıştırıp büzüştüğüm olmadı..
Dolayısıyla ben önermiyorum, öneremiyorum hatta sinemaların artık çok ucuz olmadığı şu zamanlarda boş yere olduğunu düşünüyorum. Ben bu postu yazana kadar film vizyondan da kalkmış olabilir zira ama evde izleyenlere de bir fikir olur.

Not: Film afiş buradan alındı