25 Şubat 2009 Çarşamba

KREDİ KARTI BORCUNUZDAN KURTULUN!

Bu ne mi? Valla 1 aydır her sabah Osmanbey metrosunun orada türbanlı bir kişisinin dağıtırken gördüğüm ama yolda dağıtılan şeyleri almaktan nefret ettiğim için almadığım en sonunda bu sabah ; "ulen, bu nedir ya?!?" diye merak edip aldığım bir flyer(minik broşür)ün başlığı/sloganı!
Alt başlıkları da yazayım dedim ama en iyisi sonra tarayayım ekleyeyim dedim, siz de görün ben de tek tek yazmaktan kurtulayım dedim...
Üşenmedim, aradım, nedir bu?-napıyorsunuz?- nasıl oluyor? diye sordum.
Bu arkadaşlar ki kendilerine "Grup İletişim Danışmanlık" diyorlar. Sizin üzerinde icralık durumda olmayan bir kredi kartınız varsa alıyorlar. Ben örnekleme istediğim için attım kafadan 7.000 TL borcum var dedim. Normal şartlar altında siz asgarisini ödeseniz bile aylık %5 faiz geliyor, işte biz onu ortadan kaldırıyoruz dedi. Bunlar aslen bir KVK bayisi imiş. Senin banka kredi kartı borcunu ödeyip, senden aylık %2.1 faiz oranı ekleyip( yıllık %25 ) senden yine çekiyorlar ama 12'ye bölmüş oluyorlarmış. Ve bu kartından 12'ye çekerek böldükleri para ile de kontör alıyorlar...mışşş, mışş da mış
yani 7.000 TL'yi öderlerse senden 8.800 TL çekiyorlar ve bunu 12'ye bölüyorlar ve sende ayda kredi kartına 729 TL ödemeye başlıyormuşsun.... eee ama zaten insanoğlu ayda 729 TL ödeyebilse kredi kartını kapatır mı diye bir soru geçiyor aklımdan ama bu faz oranları cartından curtundan anlamayan ben için pek bir sonuç çıkaramıyorum...
Bilemiyorum ??!?

9 Şubat 2009 Pazartesi

KRİZ...



Kriz elbette sanıldığı gibi teğet geçmiyor ne bizi ne de dünya'daki global şirketleri.

Geçen hafta Marketing Türkiye'de okuduğum bir habere göre, GOOGLE 3 mühendislik ofisini kapatacağını ve 100 kişiyi işten çıkaracağını açıklamış. Ekonominin mevcut durumunda, daha az kişiye ihtiyaç duyduklarını fark etmişler.

Bununla birlikte, çalışanlar için ücretsiz kafetaryanın kapatılması gibi daha keyfi harcamalarda da kesintiye gideceklermiş... Oysa, hepimiz internette dolaşan google ofis resimlerine bakar, oyun parkları, havuzları ve kafelerine imrenirdik, kriz sonunda onları da gooooogle'ladı....

Aynı dergide, Güven Borça'nın çok güzel de bir yazısı vardı,sonuna kadar katılmakla birlikte aynen aktarıyorum sonuna da 1-2 cümle ekliyorum, yorum size kalmış..

GÜVEN BORÇA:
"Sözün özü şudur arkadaşlar. Şu an içinden geçmekte olduğumuz kriz, biz pazarlamacılar için sanayi çağının sonunu "müjdelemektedir". Yirminci yüzyılda tarımın yaşadığı kaderi yirmibirinci yüzyılda sanayi yaşayacaktır. Artık fabrikaya sahip olmak tarlaya sahip olmak gibi birşey; önemli ama değerli değil."

Günümüz artık bilgi teknolojileri ve internet dünyası! Sanayinin yıkımı bizi daha çok internete yöneltecek. Üretim sanayide devam edecek ancak kazanan sanayici değil bunu internette pazarlayan olacak.. Bunu erken farkeden sanayi şirketleri için durum daha karlı elbette..


6 Şubat 2009 Cuma

KADINLARA DAVRANIŞ BİÇİMİ...


Dün çok kötü bir olaya şahit oldum. Öğle saatinde, çalıştığım işyerinin yakınında bir yere yemek yemeğe gittim ama dönerken o yolu yüreyecek hali kendimde bulamayınca, taksinin beni götüremeyeceği kadar kısa bir mesafe de olunca otobüs durağına gelen bir çift katlı ÜST BOSTANCI-TAKSİM otobüsünde buldum kendimi...

Otobüse adımımı attığımda bağrışmaların ortasında buldum kendimi bir anda. Zaten başlamış olan kavgada, yaklaşık 10 yaşındaki kızı ile seyahat eden bir bayan, bilet kesen muavine; "paramı geri istiyorum, size binerken Teşvikiye Cad'den geçiyor mu diye sordum, geçiyor dediğiniz için bindim, şimdi oradan geçmez diyorsunuz" diye bağırıyor. Kelli felli, pembe yanaklı, devletin tüm üst kademesinin İETT kökenli olduğu için kendine güveni yerinde olan muavin ise; " Teşvikiye'den hiçbir otobüs geçmez zaten,yürü git arkaya,çocuktan para aldım diye yapıyorsun,vermicem paranı yürü git,defol,defol!" diye bağırıyordu. O arada, "terbiyesiz" diyen kadının elini ve kendisi ittirdi muavin ve zaten ondan sonra herşey çirkinleşti. Ben muavine kadına nasıl el kaldırırsın diye bağırmaya, birisi (toplumdaki olaylara duyarlı,tepki gösteren az erkeklerden birisi) şoföre bağırmaya, otobüsteki bir polis memuru da muavinin ellerini tutarak kenara çekmeye başladı... Polisin yapacağı birşey var mıydı, yok muydu bilemiyorum, bu son kanun değişiklik ıvır-zıvırından sonra herşey kafamda allak bullak... Ama polis çok kibar bir şekilde,hanımefendinin sorduğuna ben de şahidim, parasını vermelisiniz dedikçe muavin ona da diklenmeye başladı. Olay, benim,polis memurunun ve kızıyla birlikte(parasını alamadan) bayanın otobüsten bağrış çağrış inmesiyle en azından orada son buldu. Ama polis, hanımefendiden aracın plakasını alarak şikayetçi olmasını ve kendisini şahit göstermesini rica etti.


Hem suçlu, hem güçlü insanların ülkesindeyiz. Milletvekillerinin bile %60-70'in adli sicil kaydı olduğu bir meclisin yönettiği bir toplumuz ama ben ne olursa olsun artık bu kadarını ummuyorum,ummak istemiyorum. İçim acıyor,parçalanıyor...

4 Şubat 2009 Çarşamba

TEMPO Dergisi ve yaşanacak yerler...


Tempo dergisi yüzünü değiştirmiş!Artık daha farklı, içinde eğlence tonu da olan, haftalık değil-aylık bir dergiye dönüşmüş... Biz de bu ay verdiği promosyonun da etkisinde kalarak (gökyüzünden Türkiye fotoğrafları) aldık.
İçeriği güzel, hoş ancak daha çıtır bir dergi olmuş... İçinde çok ilgimi de çeken aman bana ne diyeceğim de şeylerle dolu orta karar eğlencelik-okumalık bir dergi olmuş anlayacağınız..
Neyse, konularından birisi de; ikinci hayatlarını yaşayanlar. Buradan yanlış anlaşılma olmasın reenkarnasyon değil konu...
İstanbul gibi büyük metropollerde yaşayan kariyer düşküne, iş odaklı insanların bir süre sonra sakin,huzurlu daha az kazançlı yeni bir hayata başlama eğilimleri. Bu eğilimler için seçilen; Kaş, fethiye, Bozcaada,Gökçeada, Bodrum ... vb mekanlar...

Bu konuyu kapsayan yaklaşık 10-12 kişi ile görüşmüşler, hepsi de "oh be!hayat varmış, anladık!" diyor işin özü...

Ne zamandır ben de çekip gitmeyi düşünenlerden olduğum için,şöyle bir dönüp,kendi hayatımı süzünce;

06:30'da kalk
07:00'da evden çık
08:30'da işyerine gel
12:30'da yemeğe çık
13:30'da yemekten işe dön

......... işten çık (bu nokta noktalar bizim sektörün esnek çalışma saatinden kaynaklanıyor, zira burası 19:00 da olabilir 03:00'da...işe kalmış)

hep bu döngüyü yaşa, kazandığını kredi kartlarına,biraz daha iyi giyineyim,daha iyi yerlerde yemek yiyeyimlere harca. Ne kadar çok kazanırsan,o kadar çok harcamaya başla...........

Bu mudur yani, bunun için mi çalışıyoruz,yaşıyoruz...Hergün işyerinde stresten, nasıl yapacağım,baş edeceğimlerle uğraşıyoruz,kriz belimizi büküyor...

Hemen Bozcaada'da yer bakmaya, gidilse ne iş yapılırları düşünmeye başladım...

Üretmeden duramam ama bu yaşadığımızın da hayat olmadığı apaçık ortada...