30 Haziran 2009 Salı

ŞİMDİ YAZLIKTA OLSAYDIK


Bu yazı, yazlıktan okumaya katınlanlara zinhar yasaktır, yazı kendi kendini yok edebilir, etmezse de etsin yaaa....

*Buarada yazı sabah erken saatlerde yazıldığı için kahvaltı mevzuundan başlamışlık var;

OFİS ÇOK SICAK BEN DE AÇTIM CAMI PUFUR PUFUR CEREYANDA OTURUYORUM…

ŞİMDİ YAZLIKTA OLSAK DEDİM

KAHVALTIMIZI YAPMIŞ, BALKONDA KAHVEMİZİ İÇİYOR OLURDUK DENİZE KARŞI

DENİZDEN TUZLU BİR MELTEM GELİRDİ, O KOKUYU DUYUNCA DENİZİN TADINI BİLE AĞZINDA HİSSEDERSİN

KAHVELER BİTİNCE AKŞAM YENİLENECEK KÖFTE VE KIZARTMANIN ÖN HAZIRLIĞINI YAPARDIK

KÖFTELERİ DOLABA KOYARDIK, PATATES ve PATLICANLARI TUZLU SUYA BASTIRIRDIK

SONRA GAZETELERE TEKRAR BİR GÖZ ATAR,

DENİZE GİDERKEN YANIMIZA ALINACAK EKLERE, DERGİLERE BAKAR, ŞİFONYERİN ÖNÜNE KOYARDIK

DENİZ ÇANTASI ZATEN HAZIR HEP AYAKKABILIĞIN ÖNÜNDE

MAYOLARI GİYER, ŞAPKAYI, PARMAK ARASINI GEÇİRİR SAAT 15:00 GİBİ İNERDİK SAHİLE

GAZETELER, DERGİLERİN ARASINDAN KAFAYI UZAKTAN GELEN MISIRCIYA UZATIR, HEMEN ÇAĞIRIP SULU SÜTLÜ BİR MISIR YERDİK

DENİZE GİR ÇIK SAAT 18:00’A KADAR OYALANIRDIK

ARADA BAKTIK ÇOK SICAK, YA GEÇEN DİLİMLİ KARPUZCUDAN KARPUZ YADA SOĞUK COLA İÇERDİK

BELEDİYE SUYU VERİLEN PLAJ DUŞUNDAN AYAKLARIMIZI YIKAR, EVİN BAHÇESİNE GİDERDİK

HAVUZDA OTURAN SİTE AHALİSİ İLE SOHBETİ BİRAZ KOYULAŞTIRIP 19:00'A DOĞRU EVE ÇIKIP

DUŞUMUZU ALIRDIK,YANAN YANAKLARA AFTER SUN SÜRÜLÜRDÜ

BAŞLARDIK IZGARADA KÖFTE YAPIP KIZARTMALARI TAVAYA ATMAYA

BUARADA AÇIK BALKON KAPISINDAN DA DİĞER SİTE SAKİNLERİNİN BALKONA KURDUKLARI SOFRALARIN ÇATAL-BIÇAK ŞIKIRTILARINI DUYARDIK

HEP BERABER YEMEK YERDİK DENİZE BAKAN BALKONDAN

SONRA ÇAYI İÇMEYE, DONDURMAYI YEMEYE ÇARŞIYA, İSKELEYE GİDERDİK….

Ühühü,ühüüüüüüü

*Resim, www.resimparki.net'ten alınmıştır.

25 Haziran 2009 Perşembe

TÖVBE TÖVBEEEE TÖVBEKARLAR YARIŞIYOR


Öğle yemeği arasında Yüksel Aytuğ'un yazısında okudum önce, şaka herhalde dedim.
Sonrasında ise Cine5'te çalışan bir arkadaşımın post'unu gördüm "cidden demek başlıyor" dedim.
Evet, Türk Televizyoncuuğu'nda böyle birşey daha oldu, çığrından çıkış arttı.

Programın adı: TÖVBEKARLAR YARIŞIYOR
Kanalı ilk defa duydum: Kanal-T (Tövbekarın T si olsa gerek :) )
Yarışmanın sloganı ise: Dünyanın en büyük ödülünü veriyoruz,size TANRI inancını hediye ediyoruz.
İçerik: Gülgün Feyman'ın moderatörlüğünde 1 Papaz, 1 İmam, 1 Budist Rahip ve 1 Haham ateist birini imana İKNA EDECEK ( bu bir İngiliz, bir Fransız, 1 Türk fıkrasına benzedi ya neyse)

Detaylı bilgi için:
http://www.haberturk.com/haber.asp?id=155022&cat=140&dt=2009/06/25

PES DİYORUUUUMMMM

24 Haziran 2009 Çarşamba

AMBULANS&İTFAYE ve TRAFİK POLİSİ İŞBİRLİĞİ


Bunu eminim ilk düşünen üstün zeka insanı (!) ben değilimdir ama uzun zamandır hep aklımda niye bizim ülkemizde böyle birşey uygulanmıyor diye düşünüyorum.

Olay şu;
İnternetten okuduğum bir bilgiye göre Türkiye'de 1191 adet hastane var ve İstanbul %3 ile bu en çok hastaneye sahip il. Hergün en az 10 adet ambulans görüyorum ben trafikle cebelleşen, hastaneye ulaşmak için binbir çaba sarfeden, yetmezmiş gibi bir de dangalak şoförlerle uğraşan.
Geçenlerde tandığım bir insanın büyükbabası ambulansta öldü belki hastaneye yetişebilseydi kurtulabilirdi kimbilir.
Bununla birlikte, İstanbul'da yaşadığım için buradan örnekle bütün ana arterlerde bekleyen bir dünya trafik polisi görüyorum, bakanlar milletvekilleri hatta belediye başkanlarının bile geçişinde tüm yolları kapatıyorlar onlar geçsinler diye. Bu çabayı biraz da ambulanslar için gösterseler diyorum ama NASIL?
Tüm polis telsizleri ile ambulans telsizlerinin ortak bir hattı olsa ve hastaya yada hastaneye yetişmeye çalışan ambulans şoförü trafiğin sıkışık olduğu/yoğun olduğu durumlarda polis telsizine anons yapsa ve o güzergah ambulans geçene kadar açılsa, bu kadar KOLAY bence.
Ambulanstakilerin hayatı belediye başkanlarımızın yetişeceği yerlerden daha önemlidir sanırım, bu kadar basit bir detayla birçok insanı kurtabiliriz, zamanında yetiştirebiliriz diye düşünüyorum.
Hatta sadece ambulanslarla değil itfayelerle ile ilgili de böyle bir frekans olsa.
Geçen gün Mecidiyeköy'de iş çıkış saatinde 3 itfaye takıldı trafiğe...
Acıklı bir konu oldu belki de ama paylaşmak istedim..

22 Haziran 2009 Pazartesi

LOS ANGELES-2

Evet yazıya tam da kaldığım yerden devam edeceğim...

7 günlük bir tatil planladığımız ve 7 günde hem Los Angeles hem Las Vegas için çok az olacağı için iyi bir plan yapmak durumundaydık. Dolayısıyla bu da, çok erkenden kalkmak, gideceğimiz yerlerin haritasını çıkrarak hemen araba ile yola koyulmak anlamına geliyordu. Ne yalan söyleyeyim ilk günümüzü alışverişe ayırdık, böylece ilk günden alacağımız ne var ne yok alıp, sonrasını gezmeye ayıralım dedik. Amerika ucuz diye herşeye saldırmaya niyetim yoktu, alacaklarımızın listesini İstanbul'dayken yapmış ve buradaki fiyatlarını yanlarına yazmıştım.
Böylelikle ilkgün Camarillo Outlets diye biryere gittik, buarada GPRS'in yararlarını anlatmama gerek yok sanırım zira hiç şaşmadan bizi heryere götürüp getirdi yoksa oraları bulmanın imkanı yok, hadi diyelim bulduk otele dönemeyiz.
Camarillo Outlet gerçekten çook büyük bir alışveriş merkezi, burada sadece teknoloji bölümü yoktu onun dışında giyim, ayakkabı, ev, aksesuar..vb tüm herşey buradan karşılanabiliyor.
Özellikle her mağazada yer alan "clearence" bölümleri çok çok uygundu. Ben almam gerekenlerin çoğunu buradan alıp günü bitirdim. Dediğim gibi çok fazla şey almaya gerek duymadım sadece ihtyacımı gözettim.
Bu resmi sitesinden aldım:

Yalnız Outletler, Türkiye'de yer alan outletlerden oldukça farklı zira kapalı bir alanda değil de binlerce metrekare üzerine kurulmuş tek katlı mağazalardan ve bölümlerden oluşan bir yapıdan söz ediyoruz. Gerçekten de tüm günümüzü orada harcadık, ilk gün çok üzüldüm 1 günü burada harcadık diye ancak sonrasında programa uygun hareket ettiğimiz için zaten görmeyi planladığımız heryeri gördük, o sebeple çok dert olmadı.

İlk günün tamamını alışverişe ayırınca 2. gün hayli yoğundu tabi.
Sabah otelde kahvaltıyı ettiğimiz gibi Griffith Park'a gittik. Muhteşem bir Park, inanılmaz büyük ve sabahın köründe herkes spor yapıyor, piknik yapıyor, bizdeki manzaralara orada çok rastlayamıyoruz tabi. Griffith Park Observatory, o meşhur "Hollywood" yazısının en net göründüğü noktaymış, biz de parmağımızı Hollywood yazısına kondurup bir dünya resim çektik.
Arabayı aşağıya koyup yukarılara otobüsle çıkanlar varmış ancak hemen önünde otoparkı var dolayısıyla araba ile çıkılabilir. İçeriye giriş ücretsiz sadece dürbün için metal para atıyorsun.
Griffith Park Observatory'den dürbünlerle Los Angeles manzarası izleyebiliyorsun, Hollywood yazısına bakabiliyorsun, eğer bizim gibi sabah erken giderseniz ne yazık ki nemden şehir manzarası çok anlaşılmıyor ancak akşam üzeri eminim müthiş bir manzara var.
Zaten burası birçok filme de evsahipliği yapmış bir mekan gerçi Los Angeles'ın hangi köşesi değil ki?
Parkın resmi sitesi yanılmıyorsam: http://www.griffithobs.org/




Parka gidilen yer, Los Feliz Blvd ve orada muhteşem evler var, hakkını yemeyelim elbette Beverly Hillsteki evlerden güzel değil ama ben bunları daha çok sevdim , heryer yemyeşil.
Bu resim de o sokağın köşesinden bir hatıra:
O günün ardından kendimizi Walk Of FAME denen, Hollywood Bulvarı ile Vine Street arasındaki alana attık, burada elbette Oscar törenlerinin de yapıldığı Kodak Theatre da mevcut. Öncelikle Kodak Theatre için gezi biletlerimizi aldık, onun vaktini beklerken de yıldızlar arasında dolaştık ve ben sürekli ellerimi yerdeki yıldızlara yapıştırıp fotoğraf çektirdim. Açıkcası ne bekliyordum bilmiyorum ama kötü bir cadde olduğunu söyleyebilirim. Ben pek beğenmedim, çok kalabalıktı elbette ve heryerde ünlü yıldızların kostümlü benzerleri 10 USD karşılığı sizinle fotoğraf çektirmek için buradaki cam silici çocuklar gibi dolanıyordu.
Neyse, buarada çok ünlü bir tiyatro daha vardı adını hatırlayamadığım ünlü bir oyuncunun kurduğu oraya da baktıktan sonra, Kodak Theatre gezimize katılmak için koşar adım içeriye girdik.

Kodak Theatre'ı gezmeye gelen fazla kişi yoktu sanırım 10 kişi falandık bizim dışımızdakiler de Hintliydi ve onların Slumdog'dan sonra olaya daha fazla entegre oldukları da belliydi zira gezi boyunca Slumdog'ı referans ederek bir dünya soru sordular.
Kodak Theatre da yarına :)

18 Haziran 2009 Perşembe

YENİ BİRİ


Yaz sabahları, huzurlu parçaları dinlemeyi seviyorum ama özellikle backgroundu rock ise daha çok seviyorum.

Bugün daha yeni keşfettiğim birini dinledim sizinle de paylaşayım istedim

Arkadaşın ismi Melih Ünen, aşağıda yer alan linkten 3-4 parçası dinlenebilir.

Melih Ünen


keyifli dinlemeler..

17 Haziran 2009 Çarşamba

NUMARA TAŞINABİLİRLİĞİNDEN SONRA 3G'LER YARIŞIYOR


Yazmayı özlemişim resmen:) bugün 1 yazı daha yazayım dedim.
Malum, 3G denen bir hadise var, neredeyse 1 senedir ha geldi ha gelecek, nasıl birşey olacak diye bekleyip duruyoruz.
i-Phone'lar ilk geldiği zaman, 3G'nin ne olduğunu bilmemelerine rağmenmillet daha fazla paraya, 3G'li olanları alıyordu.
Burada kimseye baştan 3G olayını anlatacak değilim ama sadece bazı markaların, benim dikkatimi çeken birkaç olayını anlatacağım.
Malum, ülkemizde 3 tane GSM Operatörü var: Avea, Turkcell ve Vodafone.
Her biri 3G diye bağırıp durdu televizyonlarda ama internette iş biraz farklıydı çünkü atı alan Üsküdar'ı geçer misali bu konuda en hızlı davranan tek bir marka oldu, o da: Turkcell.

Turkcell geçen yıl Rabarba ile yaptığı proje ile tüm GSM kullanıcılarına 3G nedir, nasıl işler... vs herşeyi anlattı, proje çok başarılı, çalışma da çok güzel oldu. Hem eğleniyor hem öğreniyor durumuydu yani. Bunun yanı sıra tv spotları da başarılıydı.
http://www.turkcell3g.com/?source=adwords&WT.mc_id=googdig_3G_turkcell-3G


Vodafone, 3G'de dünya devi olmasına rağmen, adaptasyon bir reklam filmi yayınladı ama internette bilgi vermek için geç kaldı. İnternet sitesinde açtığı sayfada 3G'yi detaylıca anlatmış ama açıkcası bir teknoloji dehası yada insanı çeken birşeyler yok, eğlencesi yok yani.
http://www.vodafone.com.tr/3G/NOW/3G.php

Bugün ilk defa Avea'nın yaptığı çalışmayı gördüm, bildiğim kadarıyla bu proje de yeni başladı.
Zira, görüntülü konuşmada ses çıkmıyor, biraz daha üzerinde çalışılması gerek sanırım. Bence yine işin eğlencesi az.
http://www.avea.com.tr/3G/index.html#/3g_usb/

İnternet kullanıcıları, özellikle yeni teknoloji takipçileri sürekli yenilik ve eğlence peşinde. Bana sorarsanız, Turkcell'in çalışması geçen yıl yapılmış da olsa hepsinden başarılı ve önde giden bir çalışma olmuş. Tebrikler


nOT: Görsel ceplab internet sitesinden alınmıştır.

nOT2: Buarada, 4G diye de bişey çıktı ama o nedir, bir fikrim yok:)

LOS ANGELES'a ARA

Los Angeles yazısının devamını yazacağım diye yazı yazamadım bloğuma yahu.. Neden derseniz, resimleri yüklediğim dvd'mi bulamıyorum, resimsiz de manası yok diye hadi bugun yazayım,yarın yazayım kaldı, yazamadım ama o saklambaç dvdyi bulup yazıcam mutlaka..
Los Angeles yazısı yazamıyorum bari, eskisi gibi yine istediğim birşeyler yazayım.

İstanbul çok sıcak, klimasız ve camı başka bir binanın duvarının dibine açılan odamda bana daha da sıcak geliyor zaten..Okullar bitmesine rağmen trafik bitmedi, artık yazlıkçılarda para yok kimse İstanbul'u terki-diyar etmiyor derken, dün akşam caddeye yemeğe gittiğimde (salı yani hafta içi ) tüm cafeleri tıklım tıklım görünce para var galibainsanlarda dedim, artık İstanbul yazlık mekanları ile yazlık gibi oldu ya ondan kimsenin biryere gidesi gelmiyor herhalde.. İşin şakası bir tarafa, elbette parası olan zümrede para akmaya devam, olmayanlar da sürtünerek geçen ekonominin tutuşturduğu yeri üflemeye çalışmakla meşgul.
Zira, Turizm Gazetesinde bugün okuduğum bir habere göre kapanan tesis sayısı oldukça fazla, ayrıca 31 büyük tesis kriz nedeniyle devir edilmiş.


Bunları düşünürken, (nerden geldiyse aklıma)hatırlarmısınız bilemedim ama 11 Haziran'da başbakanın dediği "sinirli değilim, dertliyim dertli" lafı aklıma geldi. Sonrasında Vali Muammer Güler'in M.Karabulut cinayeti ile ilgili "Ailenin şüpheli çocuğu adalete teslim etmesi boyunlarının borcudur" lafı kulaklarımda çınlandı ve dedimki devlet resmen yalvarıyor, Başbakan dertliyim diyor, Vali, suçluyu yakalayamıyor aileye yalvarıyor.


Yahu bu devlet ne durumda, ağlayan ağlayana, biz napalım acaba, kendimizi atalım bari..


Dedim ki yok canım sadece, ülkede satacak toprak kalmadı birisi ondan dertlendi herhalde ötekisi de valilerin tayin edileceğini duydu tayini çıkmasın diye uğraşırken, cinayeti de çözememişken bari son çare aileye yalvarayım araya boyun borcu falan lafı sokup ajitasyona getireyim de katili teslim etsinler dedi. Biz atmayalım kendimizi yok, bunlar masumane masumane düşünsünler.

Yazıma son verirken bugün bobiler.org'ta gördüğüm ve bayıldığım bir çalışmayı sizinle paylaşmak istedim :)
Not: en alttaki şeriat yeşili üzerine arapça