13 Ekim 2011 Perşembe

STEVE MADDEN mi geçiniz...

Kış geldi neredeyse, gelmesinden önce de karı-koca evdeki fazlalıklardan kurtulduk. Son 1-1,5 yıldır giyilmeyen, yüzüne bakılmayan ne varsa doldurduk poşetlere verdik. Kıyafetler, ayakkabılar, biriktirilen dergiler... herşey.. Oğlanın ufalanlarından da ayıracaklarımızı ayırdık, oyuncuklarını ise ay grubuna göre poşetledik ve üzerine ay grubunun yazdığı etiketler yapıştırdık.
Bu ay verimli bir aydı anlayacağınız.
Amma velakin, ayakkabılardan giyilmeyenleri verirken biliyordum ki bunların yerine yeni sezonda mutlaka 1-2 tane koymam gerek:) Hem ayakkabı severlikten hem ihtiyaçtan aslında..
Zira,ayağımda çok çok rahat etmediğim tüm ayakkabıları da vermmiştim.
...
2 gün önce de bizim kızlarla ayakkabı markaları üzerine yoğun bir sohbet etmiştik. Zira kış için işe de giiyebileceğim rahat bir babete ihtiiyacım vardı. Markaları sınıflandırmaıyorum ben çünkü her markanın bir şekilde hem iyisi hem kötüsü oluyor, keşke olmasa ama oluyor. Örneğin Elle'den aldığım çizmelerden çok memnunken ayakkabılarından olamayabiliyorum ya da Nine West çizmelerim çok dayanıksız çıkmışken ayakkabılarımı daha uzun süre kullanabiliyorum.. gibi.
Sohbetimiz sırasında Ürdünlü bir arkadaşım, "çok şaşırıyorum" dedi. Mesela onlarda sadece İtalyan ya da Çin malı ayakkabılar varmış ve Çin malları çok kötü diye kesinlikle almazlarmış ve Nine West, Steve Madden gibi markalarda Çin'de ürün yaptırdıkları için hem orada çok ucuza satılıyormuş hem de çok yüzlerine bakılmıyormuş.
Ben artık dünyanın en iyi markalarının bile Çin'de ürün yaptırdıklarını, Çin'de de en iyisinin de en kötüsünün de yapılabildiğini bildiğim için çok katılmadım buna. Hem dünya kadar Nine West'im 2-3 çift de Steve Madden'im vardı :)

Tüm bunların üzerine tesadüfen bu sabah, iş yoğunluğundan dolayı uzun süredir bakmadığım alışveriş sitelerine gireyim dedim. Baktım markafoni'de Steve Madden kampanyası var. Daldım içeri...
Ve sükut-u hayal. Gerçekten inanılır gibi değil. Aşağıdaki resmi screenshot ile siteden aldım. Bu kadar fiyata bu ayakkabıları satmaya nasıl utanmıyorlar inanamıyorum. Kalite kalite olabilir , fiyata göre derecelendirilebilir ama kendini "marka" adleden bir şirket etrafında açık seçik yapışkanları fırlamış bir ayakkabıyı satmamalı.
Bu noktafa Ürdünlü arkadaşıma katılıyorum, ve bunun gibi markaların burada bu rezaletleri bu fiyatlara satmalarına anlam veremiyorum.
Sonuç olarak Steve Madden mi, geçiniz...

24 Ağustos 2011 Çarşamba

KİLO VERMENİN HAFİFLİĞİ


Evlilikti, doğumdu derken aldığım tüm kilolar uzun zamandır üstüme yıkılmış ve 58 kg'dan evlenirken 62'ye çıktığım süreci 83 kg ile tamamlamıştım.

Aralık ayı'nda bu işe başlayınca şirketin yemeklerinden hiç hoşlanmadım ama öyle ücra ve şehir dışı bir yerdeyiz ki, çok fazla da seçeneğim yoktu. Ben de yemek zevkine çok düşkün bir insan olarak, bunu lehime çevirmeye karar verdim. Öğle yemeklerinde neredeyse sadece çorba ve salata yiyebildim ve bir zaman sonra 5 kg kaybettiğimi farkettim. Sonrasında ise bir diyetisyenden yardım aldım ama önceki deneyimlerinden rejim yapma olayına karşı bir sıkıntım olduğunu bildiğim için de bunu oldukça soft gerçekleştirdik ve aslında canımın istediği herşeyi yediğim ama daha az yediğim bir sisteme oturttuk. Tek fark (ve aslında benim için çok farkettiren fark) sabahları aç karna bir dilim taze ananas yemem olmuştu. Bu sayede çook uzun bir süreçte( 8 ay gibi) toplamda 10 kg verdim ama hızlıca 10 kg vermekten 100.000 kat daha iyi olduğunu bildiğim için ve istediklerimi yiyebildiğim için de mutlu oldum...
Şimdi sadece kilomu koruyorum ama en kısa zamanda tekrar düzene girip bir 10 kg daha verip bu defteri çoook daha mutlu bir insan olarak kapatmayı hedefliyorum.

Gariptir ki, böyle iyisin sıkma canını, güzel görünüyorsun diyen eşim bile 10 kg'ı verdikten sonra iyiki verdin, süper oldun gibi laflar etmeye başladı, daha önceki sözlerinin ne derece benim moralimi bozmamaya yönelik olduğunu şimdi anlıyorum :)

Darısı bu kiloları vermek isteyip de veremeyenlerin başına :)

resim buradan

4 Temmuz 2011 Pazartesi

14 Haziran 2011 Salı

küçük keşifler..

bazen öyle yerler keşfedersiniz ki, gittikçe mutlu olursunuz, başkalarının da orayı bilmesini, beğenmesini isterseniz. İşte bunlardan birisi de Büyükçekme'deki KİPER PASTANESİ

bana burayı tanıtan arkadaşıma minnettar olduğum gibi umarım benden burayı öğrenenler de minnettar olur:)

dışarıdan bakıldığında sadece bir pastane aslında ama açıkcası İstanbul'da yediğim en güzel mantıyı yapıyorlar.


ipek gibi kaygan bir hamur, belli ki incecik. Ağızda dağılıyor, mideyi hiç rahatsız etmiyor.

yoğurt süzme yoğurt gibi ama o da incecik.

sürekli yenebilir,hiç ağırlık yapmıyor.

ben öyle kolay yemek beğenmem ama burası gerçekten bu işi çok iyi yapıyor. Hatta o kadar aklım buradaki mantıda kalıyor ki, geçen gün kayınvalidemin yaptığı mantıyı yerken," uff karşıda bir mantıcı var, müthiş" diyerek pot kırdım. Kaldı ki kayınvalidem en çok mantısı ile övünür.

napalım, orası gerçekten iyi bu konuda.


denemenizi tavsiye ederim.


web siteleri: http://www.kiper.com.tr/

12 Haziran 2011 Pazar

SONUNDA...




Ayy bu kadar ayrı kalır mı bir insan blogundan. bilmiyorum kalıyor galiba işte.


o kadar çok seyahat ediyorum ki, neye nasıl yetişeceğim bilemiyorum...



hergun evden işe ettiğim seyahati(bu yolculuk falan değil bildiğin uzun bir seyahat yahuu) mi sayayım yoksa iş gereği uçtuğum yerleri mi...



buarada oğluşum o kadar büyüyor ki ve ben yetişemiyorum çoğuna:( goruyorum herşeyine şahidim ama yorgun ve bitkin vaziyette...


benim tontişimmmm...


kendime soz veriyorum cok yazıcam bloguma (inşallah)

..gezilerden 1-2 kare

23 Mart 2011 Çarşamba

ÇALIŞMA, DÜŞÜNME VE ENERJİ




Bazen işler istediğimiz gibi gitmez evet ama şartlar gereği o gitmeyen işleri kabullenir ve devam ederiz yolumuza..

Yeni bir kitaba başladım, Gretchen Rubin'den Mutluluk Projesi... Orada hoşuma giden bir maddesi var " HİSSETMEK İSTEDİĞİN ŞEKİLDE DAVRAN" Bu madde istediğimiz gibi gitmeyen işler için de geçerli..Yolunda gitmeyebilir ama şartların buysa sürekli kendine eziyet çektirmektense hissetmek istediğin şekilde davranıp motivasyonunu koruyabilirsin. Daha güler yüzlü olmaya çalışıp, daha enerjik olmaya çalışabilir, sürekli boynu bükükler gibi gezeceğine evet istediğim bu değil belki ama hissetmek istediğim şu ve bu zamanı hisstemek istediğim gibi geçireceğim diyebilirsin.


Dün Nilüfer'in (DecafLatte) blogunda çok güzel bir söze rastladım buradan da paylaşmak istiyorum;


"Just when you think it can't get worse, it can. And just when you think it can't get any better, it can" - Nicholas Sparks.


Tüm bunları niye mi yazdım, plaza haytına, kurumsal hayata, ve burada birlikte çalıştığım insanlara alışamadım. Çok fazla hırs, rekabet ve birbirini sürekli ezmeye çalışmak bana göre değil. Eminim herkes "bana göre değil" diycektir ama yok gerçekten bu tanımlamalar bazı insanlara göre biçilmiş kaftan ve 6 yıldır çalıştığım yer, birlikte çalıştığım iyi insanlardan sonra burası bana kurtlar sofrası gibi geldi.

İnsanlar sürekli senin yaptığın işleri sahipleniyor ve "ben" diye öne çıkıyorsa, en ufak anda bile laf çarpıp seni ezmeye çalışıyorsa, senin tecrübelerinin 100 'de 1 'ine bile sahip olmayan tipler ukalalık taslıyorsa bence gitme vakti gelmiştir.

Ama iş bulana kadar kendimi yiyip bitirmektense ve motivasyonumu düşürmektense ( ki bikaç haftadır bunu yapıyordum) karar vedim hissetmek istediğim şekilde davranacağım ve enerjimi yüksek tutacağım...


Umarım hepimiz yaparız.

9 Ocak 2011 Pazar

Ve..anne olmanın dayanılmaz hafifliği


Günler yoğun geçiyor. Hemen hemen hergün sadece 3-4 saat uyuyarak gidiyorum işe. İş çok yoğun tempolu, bazen yemek saatimi bile 20 dk kullanıp dönüyorum işleri tamamlamak için.

Dolayısıyla eve de yorgun gelip, oğlanla azıcık vakit geçirip(onun enerjisine harcayacak enerji bulabilirsem kendimde) ona yetmeye çalışıyorum. Sonra onun banyosu, uyku saati derken bakıyorum saat 22:00 olmuş. Ee hadi biraz yemek yiyeyim deyince saat 23:00 gibi oğlanın gece maması, ertesi gün yoğurdu hazırlığı falan... gece yarısı yatıyorum ne bişey okumuşum ne de doğru düzgün birşey izleyebilmişim..sonrası gece oğluşuma kalkışlar ve sabah 5:30 da uyanıp işe gitmece...

yine de oğlan " anneee" diye seslenip bana başkasının anlamayacağı şekilde öpücük veriyor ya.. dünyalar benim oluyor. "bütün yorgunluğum gidiyor" falan diyemeyeceğim yalan gitmiyor ama gerçekten dünyalar benim oluyor..


Bu haftasonu 1 yaş aşıları ve tahlilleri vardı. Bir türlü alamadılar kanı, heryeri delik deşik oldu ama kan damardan çıkar çıkmaz pıhtılaştığı için alamadılar, çıkan kanlar da çöp oldu. Tüm hastaneyi ayağa kaldıracak kadar ağlaması, yüzünün şişmesi kasılması da yanımıza kar kaldı lös kös eve döndük gelecek hafta tekrar gitmek üzere.

Kan almaya çalışmadan önce hemşire kim daha dayanıklı demişti de anlamamıştım, sonra oğluşum o korkunç şekilde emziğin altından "acıyo anne" gibi bişey söyleyince içim aktı, oğlanı kucaklayıp ben de başladım ağlamaya.. evet ben dayanıklı değilim.... evet belki doğum yaparken normal doğum yapıcam, epidural de istemem diye 11 saat tüm o acılara dayandım, ama oğlumun 1 damla göz yaşına bile dayanamıyorum kaldı ki öyle canı yana yana kasıla kasıla ağlayacak.


Allahım bu nasıl bir duygu böyle, neler yaşatıyor biz kadınlara... ne muhteşem, ne tarifi imkansız, ne kutsal, ne mucizevi...



Resim kaynak