30 Ocak 2009 Cuma


Eveeett, bu sene ilk konser haberimizi vermeye geldi sıra...
Her yıl 11 Şubat'ta Okay Temiz (bknz: http://www.okaytemiz.com/ ) doğumgünü sebebiyle yurtdışından birçok sanatçının da katılımıyla konser veriyor. Tüm bu sanatçıların arkasında da benim de dahil olduğum yaklaşık 40 kişilik bir Ritim Atölyesi grubu perküsyon aletleri çalarak onlara eşlik ediyor.
11 Şubat'ta Cemal Reşit Rey'de gerçekleşecek olan bu konsere tüm ritim severleri ve keyifli&müzik dolu saatler geçirmek isteyen herkesi bekliyoruz.

28 Ocak 2009 Çarşamba

Lost in LOST


Valla, bu LOST çılgınlığı tüm düyayı sararken, ben; "millet delirmiş, bu kadar popüler birşey hayatta izlenmez" diyordum. Ta ki, 2 hafta önce haftasonu evde otururken ne izleyeceğimize karar veremeyip, aa lost ilk sezon var hadi izleyelim, zaten o çılgınlık da kalmadı herhalde diyene kadar...

Ben bu kadar fanatiği olup, gece gündüz (hatta rüyalarımda bile) LOST düşünebileceğimi tahmin etmezdim.

İşe uykusuz gelmeyi bile gözüm alıyor,hele haftasonu sabah LOSTla uyanıp, evden hiç çıkmadan LOST izleyip,gece yatakta iki büklüm boynumla bile LOST'a devam ediyorum..

Yazarken çok abartmış olabilirim 2 haftada geldiğim mesafe 3. sezon ama bu bile benim için büyük birşey zira benim için temel ihtiyaçlar, dışarı, açıkhava çok daha cezbedici gelir.

Bu saplantılı halimebir kere daha şahit olmuştum ve aslında o daha fenaydı. Cnbc-e ALLY MCBEAL'i vermeye başlamıştı ve biz o zaman üniversteydik.

Ev arkadaşımla brlikte, son dersi bile kırar eve gelir acele bir sofra hazırlar, yemek masasının üstüne çektiğimiz televizyonumuzda ALLY izlerdik, diziye Robert DowneyJr. katıldıktan sonra daha da saplantı etmeye başladık o ayrı :)


Neyse yani diyeceğim o ki, ne menem bişey bu LOSTdemeyin, izleyin saplantı haline getirin, ipuçlarından senaryolar çıkartın (hele benim gibi komplo teoricisi iseniz yandınız...).

Duyduğuma göre, 5. sezon ilk bölümlerini Nevizade'deki cafeler plazma-bira-cips eşiliğinde 10 YTL'ye izleme şansı veriyorlarmış :)

Hadi hayırlısı, bu da sektör oldu...

26 Ocak 2009 Pazartesi

ORGANİK DÜNYA

Hayatımızdaki herşey organik oldu değil mi? Bu konuyu elbette ilk defa ben konuşmuyorum, zaten cıcığı çıktı ama geçenlerde bir arkadaşım doğal ürünler ürettiği için kullandığını söylediği çook ünlü bir kozmetik markasının ismini telaffuz edince geldi aklıma bu konu...

Bahsi geçen kozmetik markasını burada söyleyemem ancak İngiliz,neredeyse tüm AVM'lerdeolan bir marka olduğunu iletebilirim. Kaldı ki, görüntüsü .. vs yani çizdiği imajla ben "doğalım" havası yaratıyor gerçekten.
Neyse, bu markanın bu havayı yaratmasına rağmen ürün içeriklerine bakınca (bir de yeni bir yol keşfetmişler ambalajda üst üste 2 etiket yapıyorlar, ürünün içeriğini ilk etiketi kaldırınca ancak okuyabiliyorsun)dünya kadar kimyasal madde görüyorsun. Kimyasal maddeler elbette olacak sonuçta bu da bir kozmetik ürünü(krem, losyon.. vs) ancak 8-10 cm uzunluğunda içerikte olmaz ki!

Bu mevsimde organik domates diye satan yalancılar gibi "bu mevsimde domates mi yetişir yahu?"

21 Ocak 2009 Çarşamba

PARMAK İZİ CSI:Turkey



Bugün bir arkadaşım pasaportunu uzatmak için emniyete gitmiş. Pasaportunu uzatmak için parmak izini almışlar.


Şaşırmış, biraz da söylenmiş, iyice "Big Brother is watching you" olduk diye bana da kızgınlığını dile getirdi. Oysa, ben kızmak yerine o kadar sevindim ki anlatamam. Zaten, devlet neyi izlemiyor ki, TC Kimlik no'lar, bilgisayarlardan IP iz sürümü.. vs. En azından, pasaportu olan herkesin bir şekilde parmak izinin olması, işlenen suçların faillerinin bulunmasını kolaylaştırı diye düşünüyorum. CS durumu yaratmak istemem ama Amerika'da DNA toplayabilmek için tükürük partileri düzenleniyor, kriminal arşivlerde bir dünya DNA örneği toplanıyor. Biz ise yeni yeni parmak izi topluyoruz. Bunu ancak alkışlarım ben...


Bu arada bir dip not: Emniyet parmak izini öyle eski usül, mürekkep ile falan değil, dijital ortamda alıyormuş.. :)

20 Ocak 2009 Salı

PLASTİK POŞETLER




Hayatımızı tehdit eden onca şey yetmezmiş gibi, bir de kendi kendimizi tehdit ediyoruz. Marketlerde fazla fazla aldığımız, her alışverişte 1 tane de yedek verir misiniz diye istediğimiz plastik poşetler, yakın bir gelecekte dünya yüzeyinin plastikle kaplanmasına yol açacak.


Yapılan bir araştırmaya* göre dünyada plastik torba kullanım adedi, yılda 500 milyon ila 1 trilyon arası değişiyormuş. Bunca plastik poşet de ne yazık ki çöp yığınları arasında (ne yazık ki geri dönüşümü çok pahalı olduğundan) ya yakılıyor yada denizlere boşaltıyor. Dünyanın henüz plastik bir yüzeyle kaplanmamasının nedenini denizlerinin dibinin plastik torbalarla kaplanmasına bağlıyorlar ancak elbette denizler daha ne kadar bunu kaldırabilir bilinmez? Bu arada, ışık altında bile kimyasal çözülmeye uğrayan ve suya/toprağa zehir karıştıran plastik torbaların yakıldığında havaya karıştırmış olabileceği zehirden hiç bahsetmiyorum zaten.


Geçen yıl, Uzakdoğu'ya gittiğimde herkesin alışverişe kendi büyük plastik poşetleri ile çıktığını, hiç kimsenin poşetleri tüketmemeye çalıştığını görmüştüm. Başka bir Uzakdoğu ülkesinde ise (ki burası çok daha az gelişmişti) en çok plastik poşet kullanımının; olduğu yerin marketler olduğunu göz önüne alarak her kasa görevlisi önündeki çengellere poşetlere takarak ürünleri kendileri doldurup müşteriye öyle teslim ediyorlardı. Böylece en azından fazla poşet kullandırmamış oluyorlardı.Bizde ise, özellikle haftasonu alışverişlerinde çöp poşeti niyetine kullanmak için kadınların/erkeklerin fazla fazla poşet aldığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Diyorum ki; herkes çöp poşetini parayla alsa en azından daha ihtiyatlı davranır. 3-5in hesabını yaparken doğayı da bir ölçüde kurtarmış oluruz.


Eskiden beri poşetlerini hem büyük boy hem de paralı olarak satan Metro Marketleri vardır biliyorsunuz. Çoğu insan burada para vermemek için alışveriş arabalarını, otomobillerine kadar götürür ve öyle bagaja boşaltır. En son yine Metro Marketlerinde TEMA Vakfı'na ait Uzakdoğu'da gördüğüme benzer kalın plastik torbalar gördüm. Uzun süreli kullanabileceğimiz bu torbaları para ile satın alıp, tüm alışverişlerde bunu kullanmaya olanak sağlıyor. Eskiden DiaSa da paralı poşet kullanımını denedi ama tutunamadı ama keşke bunda ısrar etseydi en azından diğer marketlerinde bu anlamda yolunu açmış olurlardı.

Eski zamanda pazar fileleri vardı hatırlar mısınız bilmem, plastik poşetler pek olmayınca pazardan,dışardan ne alınsa onun içine koyulurdu,saman kağıt keseler olurdu... Yada bez torbalar!


O kadar bile olsak, bir adım atlamış olurduk. Sanırım zaman ilerledikçe eskiyi arıyoruz, bu da ne kadar bencilleştiğimizin,; ben merkezli yaşadığımızın bir göstergesi işte...


Oysa, 1 poşet bile çok şey değiştirebilir...





*Amerikan Doğayı Koruma Kuruluşları-National Geographic News 2003

13 Ocak 2009 Salı

ECOSEARCH


Yeni duyduğum, bence bu tarz kampanyaların içinde başarılı olduğuna inandığım bir kampanyayı sizlerle paylaşmak istedim.

Arkadaşlar, ekolojik bir arama motoru yaratmışlar, amacı: buradan yapılan her 10.000 aramaya bir ağaç dikilmesi. Sitenin adı: http://www.ecosearch.com/

Aslında arama motoru yahoo teknolojisi kullanarak, google'dan arama yapıyor (yanılmıyorsam)ama kampanya destekçileri sayesinde her arama bir yaprağa, her 10.000 arama bir ağaca dönüşüyor.

Sitenin about us bölümünden kendileri ile ilgili de bilgi alabilirsiniz.

Arama motoru pek tabii ingilizce bu sebeple ingilizce yapacağınız aramalar için bu siteyi kullanabilir, siz de ağaç dikimine fayda sağlayabilirsiniz.



12 Ocak 2009 Pazartesi

DURAVİT ve FRAME




Cuma günü eski dergileri karıştırıken Sep/Oct 2008 Frame'e rastladım. Frame, The Great Indoors konsepti ile hazırlanmış, ofis,restoran,mağaza gibi alanların iç mekanlarını gösteren, tasarım-konsept odaklı bir dergi. Yabancı kökenli, yanılmıyorsam Hollanda-Amsterdam.


http://www.framemag.com/. Dergi üyelikle çalışıyor bu arada, dolayısıyla kitapçılarda bulabileceğiniz bir dergi değil ama dijital olarak bu web sitesinden takip edebilirsiniz.


Neyse, dergiyi karıştırıken DURAVİT'in bir ilanını gördüm ve vay be bir Türk markası bu dergiye ilan vermiş deyip hem şaşırıp hem sevindim. Malum Türk markaları hala iç pazarda bile reklamın gerekliliğine inanmıyor biliyorsunuz.. Sonra neden şaşırıyorum ki, Hobby Jöle de MTV'de bir programa sponsor olmuştu,hem de MTV Türkiye açılmadan önce falan diye düşündüm.


Sonra, DURAVİT'in web sitesine girip biraz inceledim ki ne göreyim Türk Markası değilmiş. Birkaç arkadaşıma sordum, DURAVİT, Türk malı mı biliyor musunuz diye hepsi Türk Malı dediler. Demek ki bizde, nasıl bir algı oluşmuşsa, zamanında nasıl bir pazarlama iletişimi yapmışlarsa yabancı bir dergide ilanını görünce sevinecek kadar bile benimsemişiz, bravo doğrusu...

5 Ocak 2009 Pazartesi

WISH YOU WERE HERE


So, so you think you can tell Heaven from Hell,
blue skies from pain.
Can you tell a green field from a cold steel rail?
A smile from a veil?
Do you think you can tell?
And did they get you to trade your heroes for ghosts?
Hot ashes for trees?
Hot air for a cool breeze?
Cold comfort for change?
And did you exchange a walk on part in the war for a lead role in a cage?
How I wish, how I wish you were here.
We're just two lost souls swimming in a fish bowl, year after year,
Running over the same old ground.
What have you found? The same old fears.Wish you were here...