10 Kasım 2009 Salı

Ne zaman Bıraktık

Çocukken en sevdiğim şeydi hayal kurmak. Özellikle hayal kurmak için yatağa girer, pikemi üstüme çeker hayallere dalardım. Sonrasında o kadar mutlu bir şekilde kalkardım ki yerimden günüm değil neredeyse haftam o hayalin peşinden yüzümde aptal bir gülümseme ile dolanarak geçerdi. Gerçekleşme olasılığı yüksek olan şeyler değildi benim hayallerimin hepsi, zaten o sebeple bana fantastik bir mutluluk verirdi. Bazen deneyleri ile dünyaya nam salmış bir profesör olduğumu hayal ederdim, bazense yaşadığım andayapabileceğim tüm güzellikleri. Bende, daha farklı şeyler yapabilme gücü verrdi bunlar.

Olasılığı yüksek şeylerle de ilgili mutlaka birşeyler düşleriz o da bize mutluluk verir(örneğin güzel bir ev, iş...vb) ama hayaller sizi alıp çoook uzaklara taşıyabilecek kadar güçlü olmalı...

Liseye kadar sürdü bu böyle, lisede yavaş yavaş azalmaya başladı.
Zaten dershane, sınav stresi derken hayal kurmaya pek de vakit kalmıyordu.
Üniversite'ye gelince ise neredeyse hemen hemen hiç hayallere dalmaz oldum. Geçen gece, yatakta uzanırken ne zamandır hiç hayal kurmadığımı farkettim.

Lisede karşılaştığım stres, sonrasında üniversite ve iş yaşamı derken elimi-eteğimi yavaşca çekmişim hayallerimden. Şimdiki çocukları düşünüyorum bir de, ilkokulda karşılaşıyorlar bu stresle, yarış atı gibi koşturdukları hayat onları bir sosyal aktiviteden bile uzak tutabiliyorsa hayallerden ne kadar uzak tutuyordur onları düşündüm.

Hayaller kurmayan, düşlemeyen bir toplumun çocukları olarak yetişiyorlar artık, yapabileceklerinin sınırını hayalleri değil imkanları yada aldıkları özel derslerin saatleri belirliyor.

O zaman iyisi mi ben yeni bir hayale dalayım, çocukların bu kadar stres altında ders çalışmaya zorlanmayıp okuldan geldiklerinde süt-kurabiye ikilisini yuttuktan sonra yatağa kıvrılıp hayal kurabilecek kadar zamanlarının olduğu bir dünya olsun bu hayalimde.


Not: Görseller, buradan ve buradan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder